Bir metni, diğer metinlerden ayıran en önemli gösterge metnin adıdır. Bu ayırıcı özelliğiyle metin adları üzerinde biraz düşündüğümüzde, ilk olarak aklımıza şu sorular gelebilir: Neden vardır? Ne işe yararlar? Okurlar üzerinde olası etkileri neler olabilir? Kuşkusuz, bu üç soruya, farklı yanıtlar verilebilir. Ancak ben, bu soruları temel alıp Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin Almanca adıyla Also Sprach Zarathustra, Türkçe adıyla Böyle Söyledi Zerdüşt metninin çeviri adı üzerinden başka soruları tartışmak istiyorum.

Nietzsche’nin temel metinlerinden biri olan Böyle Söyledi Zerdüşt, çoğunlukla Türkçeye Böyle Buyurdu Zerdüşt olarak çevrildi/çevriliyor. Bazı çevirmenler, Nietzsche’nin ‘buyuracağı’ndan öyle eminler ki onun bambaşka bir bağlamda söylediği sözleri, götürüp ‘buyurucular’ arasına koymakta bir sakınca görmüyorlar. Üstelik bu çeviri metin adının kullanımı çok yaygın; bu metne ilişkin söylenen sözlerde, yazılan yazılarda duraksamaksızın ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ denilmektedir.

Ahmet İnam’ın “Anlayamadığınızda, çevirmeni günah keçisi yapıyorsunuz,”[1] dediği şekilde, günah keçisi aramadığım gibi, çevirmenlerin emekleri üzerinde de tepinecek değilim. Ancak ben, -bazı-söyleyenlerin söyledikleri arasından, Nietzsche’ye ilişkin belirgin bir yanlış anlamadan söz etmeye, daha doğrusu, onun çok bilinen bir metin adından hareketle bir yanlış anlamaya dikkat çekmek istiyorum. Türkçedeki çeviri metin adının etkisiyle bazı okurların sandığının aksine, ben de -Mustafa Tüzel gibi- Nietzsche’nin ve Zerdüşt’ün buyur(a)mayacağını; söyleyeceğini hatta bu kullanımla Nietzsche’ye ayıp ettiğimizi düşünüyorum.

Nietzsche buyurabilir mi? Nietzsche’nin Zerdüşt’ü buyurabilir mi? Bu çeviri adın kullanımı neden bu kadar yaygın? Nasıl bir kanıksama içerisindeyiz? Bu ve buna benzer sorular, bana çok anlamlı geliyor. Nietzsche’nin Şen Bilim: Şiirler, Şen Bilim: Ana Metin, İyinin ve Kötünün Ötesinde ve Ahlakın Soy Kütüğü Üstüne kitaplarını çevirmiş, Prof. Dr. Ahmet İnam ile erek metin adı üzerinde tartışırken kendisi, ‘buyurdu’ yerine ‘duyurdu’ sözcüğünün daha uygun olacağını söyledi. Ben de bu sözcüğü benimseyerek başlık olarak kullandım. Ancak, başka bir sözcüğü kullanmam, anlamlı bulduğum sorulardan vazgeçmemi sağlamadı.

Bunun üzerine, Böyle Söyledi Zerdüşt, metin adı üzerine üç ayrı yazı yazmaya karar verdim. Bu yazılarda, bir metnin hatta bir sözcüğün çevrilmesinin önemini dile getirerek Nietzsche’nin ‘buyurma’dan söylediği sözlerin önemini ve değerini ortaya koymaya çalışacağım. Üç yazının ilkinde, tarihsel ve kurgusal Zerdüşt’ü ağırlıklı olarak ele alırken ikinci yazıda, ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ tümcesinin dilbilgisel çözümlemesini yapacağım; üçüncü yazıda ise Nietzsche ve Zerdüşt’ün buyurup/buyurmayacağını ve  ‘buyurdu’ sözcüğünün kültürel kodlanmamızda, ne anlama gelebileceğini tartışacağım.

Şimdi, tarihsel Zerdüşt’ün bıraktığı izlerden başlayarak Nietzsche’nin, Zerdüşt’ü nasıl kurguladığına ve onun için Zerdüşt adının ne anlam ifade ettiğine daha yakından bakalım.

Tarihsel Zerdüşt…

Zerdüşt’e ilişkin iki bakış açılı tarih yazımı söz konusudur. Birincisine göre Zerdüşt, geleneksel dinde yani MÖ II. bin yılında, Hint-İranlılar tarafından paylaşılan, dinde reform yapmış tarihsel bir kişiliktir. İkinci bakış açısında ise Zerdüşt, MÖ 1000-600 yılları arasında bir tarihe yerleştirilen İran’da yaşamış bir peygamberdir; Kutsal Kitapları, Avesta’dır ve merkezinde Ahura Mazda tapımı olan Mazdeizm’i temsil eder.[2] Avesta’ya göre, Zerdüşt, zaotar’dır yani kurban rahibi ve ilahi okuyucu aynı zamanda peygamber olarak dinin tek kurucusudur. Avesta’nın en eski bölümlerini oluşturan Gatha’larda, bizzat Zerdüşt Peygamber kendisini, yenilikler yapan ya da yeni bir inanç öğreten biri olarak tanıtmaktadır.

İkinci bakış açısından yazılmış tarihten devam edersek Zerdüşt, Raghae (Ragha, Rai, Rayy, Rey)’de doğup büyür; annesinin adı Dughdhova, babasının adı ise Pourushaspadır. Zerdüşt, otuz yaşında vahiy alır; yeni dinin vahyi, doğrudan doğruya Ahura Mazda’dan gelir.[3] Zerdüşt, Tanrıdan aldığı bu vahyi ile dinsel hazırlanmayı içeren ve on yıl kadar süren sessizlik dönemini, İran’daki Sebelan (Sabalan) Dağı’nın ya da bugünkü Erbil yakınlarındaki dağlardan birinin tepesinde olduğu belirtilen doğal bir mağarada geçirir. Kırk yaşında dağlardan inen Zerdüşt, toplumunun çoğu uygulamalarına karşı çıkarak kendi dinsel öğretisini yayar. Bu öğretiye göre, yaşamı yoksullaştıran, yaşama karşı gelen her durum ölümün bir belirtisi ve kötü ruhların eylemi olarak kabul edilir. Zerdüştlük öğretisinde, dünyasal şeylere ve üretime ilişkin etkinliklere seçkin bir yer verilerek sofuluk ya da çileciliğe karşı çıkılır. Örneğin oruç tutmak, bekâr kalmak ağır bir günahken sağlıklı ve güçlü olmak ise bir görevdir.[4]

Dr. A. Medyalı Antik Kürdistan’da Dinsel Yapılanma: Zerdüşt ve Öğretisi adlı bir kitabı vardır. Bu kitapta Medyalı, Zerdüşt’ün gelenekleri geliştirme, yenilikler yapma yönündeki düşüncelerine ve edimlerine fikir verebilmesi açısından karakteristik bir örnek vermektedir: “Zerdüşt anne ve babasının da onayıyla evlenmek istediğinde, babasının kızı önceden görmüş olmasına karşın, geçerli olan geleneğe karşı gelerek, kendisiyle evlenmeden önce kızın yüzünü mutlaka görmek istediğini belirtir.”[5]

Zerdüştlük, karşıt doğaüstü güçlerin evrene yansıması anlamında, ikicil bir yapıya sahip tek tanrılı bir dindir. Bu dinin öğretisinde,  Ahura Mazda evrenin tümüyle iyi yaratıcısı olan, üstün bir Tanrıdır; her şeyi bilir, her yerde hazır ve nazırdır; Zerdüştlüğün reformunun özü, tanrıya öykünmedir; insan, iyiyi ve kötüyü seçmekte özgürdür ama Ahura Mazda örneğini izlemesi konusunda uyarılır. Zerdüşt’ün, ‘gerçeğin’ önemini yüceltmesi, sürekli ‘iyi düşünce’yi yardımına çağırması onun çağrısının yeniliğini ortaya koyar.[6]

Zerdüşt, Tanrısıyla konuşurken sıklıkla ona, ‘Bilge Efendi!’ diye seslenir, “Bunu sana soruyorum, Ey Ahura- bana doğruyu söyle! Ey Bilge Efendi, bana iyi cevap ver!”  Zerdüşt, bir yandan Tanrısını tanımaya çalışır, “Egemenlikle birlikte değerli dindarlığı kimin yarattığını,”[7] sorar, diğer yandan, ondan evrenin sırları hakkında kendisine bilgi vermesini ister: “Güneşin ve yıldızların yollarını kim çizmektedir?”, “Aşağıdaki yeri ve bulutlu gökyüzünü düşmeyecek biçimde kim sabitlemiştir?”[8]  Zerdüşt merak eder: “Yeryüzünün (kendini) en mutlu hissettiği beş yer ile en kederli hissettiği beş yerin neresidir?”[9] merak eder. Zerdüşt’ün zihni sürekli, kötülerin uğrayacağı cezayla ve iyilerin alacağı ödülle meşgul olur; bu konuda, Ahura Mazdayı sorgular, “Doğrunun, yalanı cezalandırıp cezalandırmayacağını”[10], “ilerleyen İyi’de ruhunun nasıl rol alacağını”, “kötülükten nasıl kurtulacağını”, “kötülüğü, adaletin eline nasıl teslim edeceğini”[11] öğrenmek ister.

Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi kitabında, Eski Avesta’nın dörtte üçünün kaybolduğunu, korunan metinlerden yalnızca Zerdüşt’e ait olduğu düşünülen Gatha’larda, bilmece gibi şiirler olduğunu söyler. Eliade, “Zerdüştlük ve İran Dini” bölümünün alt başlığını, ‘bilmeceler’ olarak belirleyip tarihsel Zerdüşt’ün bilmecelerini yazarken Nietzsche’de kurgusal Zerdüşt’ün bilmecelerini, herkes için ve hiç kimse için yazar: “Zerdüşt, Zerdüşt! Çöz benim bilmecemi! Kendini bilge sanıyorsun, seni gururlu Zerdüşt! O zaman çöz bu bilmeceyi, seni meraklı- benim bilmecemi! Hadi söyle bakalım; kimim ben!”[12]

Nietzsche, bir yandan Zerdüşt’e “Kimim ben?” diye soru sorarak onun bilmecelerini çözdüğünü imler, diğer yandan tarihsel Zerdüşt üzerinden kendi bilmecelerini yazmak için yepyeni bir Zerdüşt kurgular.

Kurgusal Zerdüşt…

Böyle Söyledi Zerdüşt metninde, Zerdüşt karakteri hem tarihsel olarak vardır hem de Nietzsche’nin tasarladığı kurgusal bir varlıktır. Onun gibi, bilmece biçiminde söylersek bir yüzünde tarihsel olanı, diğer yüzünde ise kurgusal olanı bulunmaktadır; belki bir üçüncüsü daha vardır! Ama ne olursa olsun, o çifte yüzüyle dünyaya bakan bir Zerdüşt, çok verimli ve çok katmanlıdır.

Zerdüşt karakterinin bu çift anlamlılığı, Nietzsche’nin elindeki deyiş olanaklarıyla metin boyunca kendini gösterir. Metnin iç bağlamında, Zerdüşt, yaşadığı deneyimlerin etkisiyle değişen ve gelişen bir karakterdir. Kendisi, Zerdüşt’ü öyle ete kemiğe büründürür ki kim olduğunu hiç söylemez; sürekli eylem halinde gösterir, onu. Nietzsche, onun öyküsünü anlatırken kimi zaman birinci tekil, kimi zaman üçüncü tekil anlatıcı kullanır. Onun birinci tekil anlatıcıyı tercih ettiği yerleri daha dikkatli okuduğumuzda, okuyucuyu ikna etmek istediği yerler olduğunu görebiliriz, “Ruhun üç değişimden söz edeceğim size; ruhun nasıl deve, devenin aslan, aslanın da nihayet çocuk olduğundan.”[13] Üçüncü tekil anlatımda Nietzsche, Zerdüşt’ün omuz başına yerleştirilmiş bir kamera gibi onun gördüklerini aktarır, “Bu ara akşam oldu ve pazar yeri karanlığa büründü; halk dağıldı, zira merak ile korku bile yoruldu. Zerdüşt ise yerdeki ölünün yanına oturmuş ve düşünceye dalmıştı; böylece zamanı unutmuştu. Nihayet gece oldu ve soğuk bir rüzgâr esti; yalnızın üstünden. O zaman ayağa kalktı Zerdüşt.”[14]

Nietzsche, metnin tüm unsurlarını bilen, Zerdüşt’ün zihninin içine girebilen bir Tanrı gibidir. Zerdüşt, metnin içinde hem tarihsel gerçekliğiyle bir elçidir hem de Nietzsche’nin kurgusuyla onun, düşüncelerini seslendirmek için yaratılmış bir elçi gibidir. Nietzsche, “Zerdüşt’ü duyabilmek… kendisi ilk kez yalnızlığına geri dönerken ne diyor… Onun yerinde başka bir ‘bilge’nin, bir ‘ermiş’in, bir ‘mesih’in, başka bir décadent’ın söyleyeceklerine hiç benzemeyen sözler…”[15]

Deleuze, Zerdüşt’ün ‘elçilik’ rolüne dikkati çekerek “Zerdüşt, Bengi Dönüş halkasının kurucu öğesi değildir. O, üstinsanı üretmekten çok, insanın kendini aşacağı ve aşılacağı –Aslanın çocuğa dönüşeceği- tüm koşulları yaratarak insanda bu üretimin gerçekleşmesini güvence altına alan,”[16] yalnızca, bir haberci olduğunu vurgular. Deleuze’e göre, Nietzsche, eskil Zerdüşt karakterine anlamayı en az becereceği kavramları yüklemiştir: “Zerdüşt karakterine, kendisinin oluşturamayacağı yeni kavramları gönüllü olarak sunarak onu, bir değinmece –kinaye- daha doğrusu bir ters deyiş ve ad aktarması –mecazı mürsel-olarak almıştır.“[17]

Nietzsche esinlenmek, “Benimki de böyleydi”[18] diyebilecek birisini bulmak için binlerce yıl gerilere gitmiş ve Zerdüşt’ü bulmuştur. Nietzsche’ye, ‘Zerdüşt’ün kim olduğunu sorsalardı, “O İranlının tarihteki korkunç benzersizliğini yapan şey benimkinin tam tersidir,”[19] diyecektir ama sormadılar. Ancak şu da var, karakterin adı ile İranlı Zerdüşt Peygamber’in adıyla aynı olduğu için Böyle Söyledi Zerdüşt’ün kutsal bir kitap olarak algılanmasına neden olmuştur. Nietzsche, bu yanlış anlaşılmayı öngörerek okuyucularını uyarmıştır: “Burada konuşan ne bir peygamberdir ne de din kurucusu denen o güç istemi ve hastalık kırmasıdır. Onun bilgeliğini anlarken acınacak bir yanılmaya düşmemek için, her şeyden önce bu sesi, ağzından çıkan bu durgun, mutlu sesi duymak gerekir!”[20]

Nietzsche İçin Zerdüşt Adının Anlamı…

Nietzsche, ilk kez Şen Bilim’de “Tanrı öldü” diye, ilan eder. Tanrı öldüyse, peki insan, kendine yeni ahlaki değerleri nasıl oluşturacak? Bu soruya, Nietzsche, Böyle Söyledi Zerdüşt metninde, yanıt vermektedir:

“Zerdüşt dağdan yalnız olarak indi ve yolda kimseyle karşılaşmadı. Fakat ormana ulaştığında, karşısına ormanda ağaç kökü toplamak için kutsal kulübesinden ayrılmış bir ihtiyar çıktı… ‘Peki, bir ermiş ormanda, ne yapar?’ diye sordu, Zerdüşt. Ermiş şöyle dedi: “Şarkılar söyleyerek, ağlayarak, gülerek, mırıldanarak benim olan Tanrı’yı övüyorum… Ayrıldı, ermişle Zerdüşt iki çocuk gibi gülümseyerek. Ama yalnız kalınca Zerdüşt, kendi kendine şöyle seslendi: Mümkün mü bu! Bu ihtiyar ermiş, ormanında işitmemiş hala Tanrı’nın öldüğünü!”[21]

Nietzsche, insanlığın ‘metafizik gereksinmesi’nin köküne balta vurabileceğini[22] düşündüğü, en başta gelen sorulardan birini, “ahlaki değerlerin kaynağı nedir?”[23] sorusu olarak belirler; ona göre, insanlığın geleceği bunun yanıtına bağlıdır. Eliade, birçok dinsel düşüncenin İran’da keşfedildiğini, yeniden değer kazandığını ve/ya sistemleştirildiğini belirterek Batının dinsel oluşumuna, İran’ın yaptığı katkının önemini vurgular.[24] Eliade’nin bu notundan hareketle Nietzsche’nin muhtemel yanıtlarından birini, İran’da bulduğu söylenebilir.

Nietzsche’ye göre, dünyanın gidişini sağlayan asıl çarkın iyi ile kötü arasındaki kavga olduğunu ilk, İranlı Peygamber Zerdüşt görmüş ve ahlakı, metafizik alana gerçek güç, neden, amaç olarak aktaran da ilk kişidir. Zerdüşt -insanlığın başına gelebilecek en büyük bela olan- ahlakın hem ilk yaratıcısıdır hem de ilk tanıyıcısıdır; dolayısıyla Zerdüşt “ilk ahlaksız”dır. Bir başka deyişle, tüm geleneksel ahlak, ilk kez Zerdüşt tarafından yapılan büyük bir yanlışa dayanmaktadır. Buna karşın Zerdüşt, tüm düşünürlerin en dürüstü ve en yüreklisi olduğu için bu ahlakı, yıkacak olan kişidir yani kurgusal Zerdüşt’tür.

Nietzsche’nin bakış açısından Zerdüşt, geleneksel değerleri yıkarak yeni değerleri yaratmaya götüren bir ön hazırlıktır. Nietzsche, “iyi ve kötü konusunda yaratıcı olmak için önce yıkıcı olmak”[25] gerektiğini belirterek temellerini tarihsel Zerdüşt’ün attığı Hristiyan ahlakını, kurgusal Zerdüşt’le yıkmak ister, “Töre’nin, dürüst olduğu için, kendi kendini yenmesi, törecinin ise tam karşıtına –yani buna- dönüşmesi…”[26]  Onun ağzından Zerdüşt adının anlamı, budur.

Nietzsche’nin tüylerini diken diken eden; gerçek ahlak diye geçerli ve egemen olan ahlakı, çürüyen ahlakı, daha somut deyimiyle Hıristiyan ahlakını açığa çıkarmak için Zerdüşt, onun metninde belirli bir gerçeklik olarak vardır. Nietzsche’ye göre, ‘ruh’, ‘tin’ ‘özgür irade’, ‘tanrı’ gibi, ahlakı düzenleyen kavramların anlamı, “insanlığı biyolojik olarak yıkmak değil de nedir?”[27] Bu yalancı kavramlar, insanlığı hasta ederek onu, bir çıkmaza sokmuştur. Kendi kültürünün bakışının dışına çıkıp ötesine bakma yetisiyle insanlığı bu çıkmazdan çıkaracak yolu Nietzsche, Tanrısız Zerdüşt’ü[28] ile bulacaktır.

Nietzsche hem şimdiye dek en yüksek sayılan bir insan türünü; iyilerin, iyilik isteyenlerin, iyilik yapanların ‘ahlaklı’ olduğunu hem de Hıristiyan ahlakını yadsır. Kendisinin, insanlığın öğretmenleri dediği, çürüyen ahlakı savunanlar –ki topu da teologdu; rahipler ve rahip kılığına girmiş filozoflar- insanlığın yönetilişi, tanrısal diyerek insanlığı hem baştan çıkarmışlar hem de kutsal değerler arasında hüküm sürerek yaşamın tüm değerlerinin, yaşama düşman değerlere dönüştürülmesini sağlamışlardır.[29] Bunlar, Kutsal Kitap’ın insan yazgısını yöneten tanrısal bilgelik üstüne en son çözümleri getirdiğine, ötesini düşünmemek gerektiğine inanmamızı istemişlerdir. Bu isteklerinin arkasında duran neden ise “Bugüne dek insanlığın en kötü ellerde kaldığı, en yeteneksizlerin, düzencilerin, öç güdücülerin, o ‘ermiş’ dedikleri, dünyaya kara çalan, insanlığı lekeleyen kimselerin onu yönettikleri inancı” [30] su yüzüne çıksın istemedikleri içindir.

Şu halde, kendileri için insan geleceğini çarmıha geren insanlığın öğretmenlerine, Zerdüşt’ün sözleriyle meydan okuyacak; onların tüm değerlerini tersine çevirerek değerleri, yenileyecektir. Ne de olsa kendisi, dünya tarihine geçecek bir canavar, bir deccaldır![31] 

 

[1] Nietzsche, Friedrich, Ahlakın Soykütüğü Üstüne: Bir Kavga Yazsısı, Çev: Ahmet İnam, Gündoğdu Yayınları, 1998, s.6

[2] Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-Cilt I, Çev: Ali Berktay, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 376

[3] Zerdüşt, Avesta: Zerdüştilerin Kutsal Metni, İngilizceden Çev: Fahriye Adsay-İbrahim Bingöl, Avesta Basın Yayın, İstanbul, 2012,  s.11

[4] Dr. A. Medyalı, Antik Kürdistan’da Dinsel Yapılanma: Zerdüşt ve Öğretisi, Behrem Yayınevi, Stockholm, 1991, s.24, 25, 30, 31, 32

[5] Dr. A. Medyalı, s.25

[6] Mircea Eliade, s.375-376

[7] Avesta, Yasna, 44:7, s.251

[8] Avesta, Yasna, 44:3-4, s.250

[9] Avesta, Yasna, 43-44  s. 250-252

[10] Avesta, Yasna, 48:2, s.258

[11] Avesta, Yasna, 44:8-13-14, s.251

[12] Nietzsche, Friedrich, Zerdüşt Böyle Diyordu, Çev: Osman Derinsu, Varlık Yayınları, İstanbul, 1999, s.211

[13] Zerdüşt Böyle Diyordu, s.29

[14] Zerdüşt Böyle Diyordu, s.25

[15] Nietzsche, Friedrich, Ecce Homo: Kişi Nasıl Kendisi Olur, Çev: Can Alkor, YKY Yayınları, İstanbul,1999, s.9

[16] Deleuze, Gilles, Nietzsche, Çev: İlke Karadağ, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2010, s. 63

[17] Gilles Deleuze, s.48

[18] Ecce Homo, s.77

[19] Ecce Homo, s.101

[20] Ecce Homo, s.9

[21] Zerdüşt Böyle Diyordu, s. 18-19

[22] Ecce Homo, s.66

[23] Ecce Homo, s.69

[24] Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi Cilt I, s. 375

[25] Ecce Homo, s.101

[26] Ecce Homo, s.102

[27] Ecce Homo, s.70

[28] Ahlakın Soykütüğü Üstüne, s.94

[29] Ecce Homo, s.106

[30] Ecce Homo, s.69

[31] Ecce Homo, s.45